Kayıtlar

Tutunamayanlar'dan küçük bir bölüm.

"insanları dinlerken sıkıntılı bir görünüşüm vardı: sanki, her zaman onların sözlerini bitirmelerini ve konuşma sırasının bana gelmesini sabırsızlıkla beklerdim. bana kalırsa, bu görünüş çok aldatıcıydı. bana kalırsa,bana kalırsa... ne yazık hiç kalmadı bana. benden önce davranıp ne olduğumu, aslında ne kadar bencillik ettiğimi suratıma haykırdılar. oysa, hepsiyle tek tek ne kadar ilgiliydim. insanlar benim için soyut kavramlar değildi. birlikte bulunduğum sırada onlar için ayrı ayrı birşeyler yapmak isteği ve bunun imkânsızlığı beni sarıyordu.hangi birine yetişecektim? hemen ortaya çıkmaya korkuyordum. her biri,bir öncekinden o kadar farklı bir davranış istiyordu ki. ben, gene hepsine yetişmeye hazırdım. fakat, birinin yardımına koşmak, onun düşüncelerini paylaşmak bir öncekine ihanet olacaktı. bu nedenle çekingen davranıyordum. aslında her gördüğüm insana kapılıyordum. hemen onun gibi olmak, ona bütün varlığımı sunmak ve onun bütün varlığını içime almak istiyordum. her an d

Mor Yumurta Turşusu

Resim
Alışveriş merkezleri o kadar da kötü yerler değilmiş. İçerisi ferah ve temiz. Şimdi anladım insanların buralara neden bu kadar çok geldiğini. Kendini önemli ve zengin hissediyor insan. Halk olarak en büyük ihtiyacımız bu galiba. Bir gülümsemeye, ufacık bir ilgiye aç ırkım; parasını veriyor, gülücük ve önem satın alıyor kendine. Asansörün önündeki kuyruğu görünce, yukarı çıkan merdivenin yerini keşfetmek için hızlıca göz gezdirdim. Merdivene ulaşmak için, neredeyse zemin kattaki tüm dükkanların önünden geçmek zorunda kaldım. Güzel bir pazarlama stratejisi bence. Merdivenler yürümeye, ben durmaya başlayınca; Karımın, sabah çıkarken elime tutuşturduğu çantanın içindeki pusulayı çıkardım. "Yürüyen merdivenle 3. kata çıkınca hemen sola dön bebeğim. 6 dükkan sonra (7 de olabilir canım :)) sağ tarafta Zara'yı göreceksin. Deniz Katmer'i bulacaksın. Ben kendisiyle telefonda konuştum. Çantayı ver, diğer çantaları alıp gel bebeğim.  Not: Bana hediye almak istersen, h
Kitaplarda bahsedilen güzel insanları bulmaya gidiyorum. Güneşin kocaman battığı, çimenlerin daha yeşil olduğu yerlere. Hiç kimsenin diğerinin izni olmadan hiç bir yere gidemediği o saçma sapan yere gidiyorum. Ben sizi sevmiyorum. Bir çoğunuzu sevmiyorum. Sevmenin sadece kalple ilgili olduğu, başka hiç bir şeyin önemli olmadığı yerlere gidiyorum.

Bıçaklandım (Eski adı İntihardı aslında)

Kafam çok güzel yine. Böyle bir anda kafam güzel olmasaydı canım çok yanardı kesin. Kısaca anlatmaya çalışacağım. Zira; Hırsızın açtığı delikten kan epey hızlı akıyor. Az önce gazı açmıştım. Tüm hazırlığım tamamdı zaten. Aileme veda ettim, hissettirmeden. Bir miktar paramın nerelere paylaştırılacağını yazdım. Güzel bir mektup yazdım. Arkamdan kimse ağlamasın falan gibi; İyimser ama kızdırıcı cümleler. Nasıl ağlamasınlar? Neler için ağlamıyor insan. Benim içinde birileri ağlayacak muhakkak. Herkese veda ettim diye hatırlıyorum. Kalan varsa, zaten çok sevmediklerimdir. Tam mutfakta masama oturmuş ve bu yazıyı yazmaya başlamıştım ki; Kapı çaldı. Gazı kapattım. Kapıyı açar açmaz içeri daldı, engellemeye çalıştım. Bir anda yerde buldum kendimi. Ama merak edecek bir şey yok. Şimdi de canım acımıyor. Tek endişem buydu zaten. Üst kattaki küçük çocuğun çıldırtıcı sesi geliyor yine, bir kez daha mutluyum şimdi öldüğüme. Dayanılır gibi değildi çünkü! Bakkala yirmi beş kuruş borcum kaldı

24 Haziran 2013

Günlerdir açım. Kalbimi doyurmaya geldim.

Resim
Sana geldim. Omzundan düşen askını düzeltmeye, Saçını öpmeye geldim. Gerdanına takamadığım bütün elmasları, Yerin milyon altından çıkaran köleleri kurtardım da geldim. Sana geldim. Ne zamanı bıraktım, ne bir uğraş gelirken. Yeni insan icatları bunlar! Çınarlar böyle ihtişamlı değilken, Mezarlıklar yokken, Daha kimse ölmemişken geldim. İnsanlar nefreti öğrenmemişken, Hiç bir kural yokken geldim. Gidenlerin arkasından döktüğüm suları yerden yaladım geldim. Acımı anlatmaya, Yaralarını yiyip, zehirlenmeye geldim. Buğday teninde, dünyanın aç tarafını doyurmaya geldim. Çırılçıplak! Nefreti bıraktım, çoluk çocuğu topladım geldim. Dişlerinde yeni müzikler yapmaya geldim, dişlerimle. Paspasın kenarını düzeltmeye, Duvardaki eğri tabloya sinir olmaya geldim. Açamadığın konserveleri açmaya, Tutamadığın sözleri tutmaya geldim. Hasta olup yataklara düşeyim de, Sen iyileş diye geldim. Diken batarsa eline, canın acırsa ben varken, Benim canım çıksın diye gel

Saçlarım on numara görünüyordur kesin. Fena rüzgar var çünkü.

Resim
Nasıl daldım manzaraya bilmiyorum. Aşağıya düşerken düşündüğüm tek şey; Annemin sözünü dinlemeyip yine atlet giymeyişim. Soğuk rüzgar, demir bir kırbaç gibi vuruyor belime. Kesin hasta olacağım. Sohbet ediyorduk. Ben tam nasıl sevdiğimi, ne kadar sevebileceğimi anlatıyordum. Son hissettiğim sırtımdaki sıcacık eller. Sarılacak zannettim yine. Sımsıkı sarılmayınca sevemezdik de biz (Çok defa kemik sesi duymazsam, bırakmazdım). Gökyüzüne bakıyorum da; Şimdi baya baya bu güneş batacak öyle mi, ben yokken? Yine akşam olacak? Emekçi abiler ellerinde ekmekleri, sigaradan sararmış bıyıklarıyla evlerinin yolunu tutacaklar. Esnaflar gürültülü kepenklerini kapatacaklar. Berberin çırağı, saçlı havluyu sallarken kapının önüne, şöyle bir sağa sola bakacak; Gece yatmadan önce hatırlamak için ufak bir fantezi yakalama umuduyla. Hiç konuşmayan yaşlı teyze yine camdan geleni geçeni izleyecek. İtiraf ediyorum. En azından o teyzenin benden önce ölmesi gerekiyordu diye düşündüm bir an için. Belki